Hani, “Tek çocuk, hiç çocuk…” diyenler var ya.
Yalaaan. Vallahi yalan.
Külliyen yalan...
Geçiniz efenim, o dediğinizi geçiniz.
Evet, şimdi en baştan bir
konuda anlaşalım. Tek çocuklu olmayanlar bu yazıyı Allah aşkına okumasın. Bak
Allah’ın adını verdim. Sonra birbirimize küsmeyelim, baharmayalım (!).
(İlkokulda günlüğüme yazı yazmasını istediğim arkadaşım Bahar, aynen böyle
yazmıştı. O yaşa kadar adının anlamını bağırmak sanıyordu galiba canım
arkadaşım. Kııız, Bahar görüyorsan falan bir ses ver. Sen kesin iki üç tane
yapmışsındır. Şaka şaka, öperim. :) )
Bazen iki, üç çocuklu aileleri görüyorum. Bakınız şu devirde dört diyemiyorum bile. :) Bakıyorum anneler çok rahat. Hayatları tıkırında. Her şey yolunda. Belki de bu imajı vermek için çabalıyorlar... Ya daaa diyorum: "Kesin çocukları akıllı bunların anam, sorsan yemeklerini de güzel yiyorlardır. Kahvaltıda avokadolu omlet, akşam enginar yemeği falan. Yok yani, bize denk gelmedi böylesi. Bundan zorlanıyoruz zaar...
Allah dağına göre mi kar veriyor, yoksa dağ durup: “Eh yağdı madem, dur ben bozuntuya vermiim. Maazallah karşıdaki dağın ağzına sakız oluruz.” falan mı diyor orasını bilmiyorum da…
Allah dağına göre mi kar veriyor, yoksa dağ durup: “Eh yağdı madem, dur ben bozuntuya vermiim. Maazallah karşıdaki dağın ağzına sakız oluruz.” falan mı diyor orasını bilmiyorum da…
Allah’ım, ben ağustosta
doğdum, biliyorsun…
Yani diyorum kiii…
Gözünü seveyim yağdırma,
kurban oliim dur bi hele.
“Buralara yaz günü kar
yağıyor canım...”
Öncelikle, Çin’in tek çocuk
politikası gibi bu fikri bağrına bağrına basmış anneler ile ortak olduğunu
düşündüğüm bazı kaygı ve sancılarım var, evet.
Özellikle diğer anneler
(tercihen çok çocuklu versiyon) başta olmak üzere etraftan gelecek olası
bencillik ithamları söz konusu olacaktır. Bunlar dahili ve bedhahlardır. Yani
aileden de olabilir dışarıdan da. Evet, olacaktır. Ay ben de onu diyorum işte.
Napalım? Onlar öyle diyor diye oturup bir tane daha mı doğuracaz pıt diye?
Delirmeyin. :)
Elbette bazı yönlerini kendi
içimizde de bencilce bulmamız son derece olağan, bu kararın. En nihayetinde
maddi manevi, en çok da manevi, ikinci bir çocuğun yükünü kaldıramayacağımız
kanaatine varırken şüphesiz akıl ve ruh sağlığımızı gözetecek kadar kendimizi
seviyor, düşünüyoruz. Ama bunun doğrudan ve dolaylı olarak çocuğa yansımaları
olacağını da hesaba katıp hemen şu köşeye iliştiriverirsek aslında bencil değil
son derece sorumlulukla ve aile menfaati gözetilerek alınmış bir karar olduğunu
da görürüz.
“İleride pişman olursam?”
Hemen her annenin içini
kemiren bir iç ses sorusudur bu. Tabii bunun dış ses versiyonları da mevcut.
Arada soran, soru kalıbında gizli doğrudan yargıya varan dış sesler de olmuyor
değil tabii! Evet, elbette pişmanlık da olasılık dâhilinde ve o da her şey gibi
sevdaya dâhil. Yani bu bir risk, bu bir kumar. Sadece çocuklu senaryonun daha
riskli bir kumar olduğunu düşündüğümüz için biz tüm parayı tek çocuğa bastık.
Bakın para demişken. Tabii, o
da var. Tüm imkanları tek bir çocuğa
seferber etmek.
Hıı?
Sus bakiim. Valla geliyor
ağzına terlik. Oradan yazıyı okuyan çok çocuklugillerden gelen: “Hah, iyice
şımart bebeyi.” cümlesini duymadığımı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Cık cık
cık. Siz beni hiç tanımamışsınız. A valla yırtarım ağzınızı! Ne şımartması
ayol. Şu pahalılıkta bırak her şeyin en iyisini, asgarisini zar zor sağlarız
zaten bir çocuğa. Derdim o değil anacağım. Yarın bir gün bunun okulu, vay
efendim üniversitesi master’ı falan var. Su yakmıyor bu bebeler. :)
Belki de en zorlusu geliyor
şimdi.
“Ya ileride yalnız kalırsa ve bir kardeşi olmadığı için bunun
eksikliğini yaşarsa?”
Buna söylenebilecek çok az
şey var aslında. Özellikle anne baba olma yaşının artması ancak ortalama insan
ömrünün buna paralel olarak uzamaması, belli bir noktadan sonra: “Her canlı,
ölümü tadacaktır.”a bağlatıyor olayı…
Anneannem altı yıl önce 76
yaşında öldüğünde, annem 58 yaşındaydı. Annesiyle tam tamına 58 koca yıl
geçirmişti tek çocuk annem. Biz yeni nesil anne babalar için çok uzun bir süre
gibi geliyor sanki bana. Artık insanlar 30’unda, 40’ında çocuk olayını
gündemine alıyor. Uzun yıllar fertiliteyi korumak belki mümkün; ama ebeveynlik
için böyle bir performans artışı sağlayacak bir teknoloji henüz yok. Valla
yapacaksanız da yapın aradan çıksın makul bir sürede. Enerji de kalmaz sabır da
insanda. Yani tek çocuktan cayıp 45’imde çocuk falan yapmak istersem döverim
kendimi.
Annem beni 35’inde doğurmuş.
En güzel çağımdı, diyor. Suad’ın kadınlığının Eylül’ü gibi, annemin de en güzel
çağı, Eylül’üymüş 35 yaş. Herhalde bir daha dünyaya gelse yine 35 yaşında olmak
isterdi, bilemiyorum…
Annemin beni geç doğurmuş
olmasına pek kızmadım aslında. Şimdilerde çocuk doğurmak için çok normal olan o
yaş, benim dönemim için biraz geç sayılsa bile…
Ama ne zaman kızdım, biliyor
musunuz?
Annem hastalanınca…
Ölmeden önce anılar biriktirelim, diye fotoğraflar çektiğimizde…
Ondan gizli gizli odamda ağladığımda çok kızmıştım ona.
Arkadaşlarımın annesi
yanlarındayken o bana eşlik edemediğinde de kızmış, kırılmıştım içten içe.
Söyleyemedim hiç. “Sen hep iyi ol,
kadın!” diye hiç silkeleyemedim onu. Zaten hayattan ağır bir sille yemişti,
o yüzden ben hiç ses etmedim.
Gittim, sessizce odamda
ağladım.
O yüzden bir çocuk
yapacaksanız zamanlamanızı doğru seçin. Ona olduğu kadar kendinize de iyi
bakmak zorundasınız. Bunu sakın unutmayın.
Kardeşli Evde Olmak/Kardeşsiz Büyümek
Kardeşli evde olan bendim.
Kendimden anlatayım. Abim11, ablam 12 yaş büyüktü benden. Tam da ergenlik
dönemlerine denk geldim, gibi bir şey olmuştu. O yüzden çok da bir şey
anlamadım ben açıkçası. Öyle bilindik bir abi/abla kardeş ilişkimiz olmadı pek.
Tabii bunda bizim alışılagelmişin biraz dışında, sıradışı aile yapımızın da
etkisi vardır elbet… Onu da anlatırım bir ara. Aman, bana da laf olsun işte.
Haydi bir çay daha koy…
Aileye yeni bir bebeğin
gelmesi bütün aile fertlerini heyecanlandırır genelde. Yani benim gelişim de
öyle olmuştur, di mi? :) Ama sonra, dediğim gibi ergenlik falan devreye giriyor
büyük çocuklarda. Tam da aklımın yettiği sıralar, daha ziyade onların aşk
sorunları, 90’lar kasetleri, ilişkiler, dostluklar, entrikalar falan. Ha işte
tam o döneme denk geldi. O yüzden bunların hepsinde iyiyimdir dostum. Vovovo!
Şuraya bir gif iliştirmek istedim şu an! Tahminleri alalım? (Neon bitch yazısı
mesela. Kocacım kurban oliim kızma. Bitch deyince tu kaka oluyo bizim adam
biraz. Dayı bi dur, zaten ortalık karışık.)
Yani diyeceğim o ki…
Köprüden önceki son çıkış,
adeta otobana girmeden önceki son Opet/Shell falan öyle kıymetli bir an. Doğru
zamanlama… ikinciyi şöyle bir aklınızdan geçirirseniz çok da şaapmayın. Daha
gerisini de okumayın madem. Size ne ayol! Bak 10 yıl sonra falan Deniz’e kardeş
yaparsam çok pis dövün beni, taam mı? N’olur ama…
Kardeşsiz büyümekle ilgili
benim pek bir deneyimim yok tabii haklı olarak.
“Ay bi zahmet. Bi de oturup
onu yazsaydın…” Haters gonna hate. Yapacak bi şey yok…
Ama annemin bu konuda engin
bir deneyim ve bilgi birikimi olacak ki her fırsatta şak diye önümüze
çıkarıyor, masaya koyuyor. Valla bu da biraz şey gibi oldu ama. :p Öyle işte,
anladınız. :)
“Aaaa… Valla ben tek çocuk
büyüdüm. Hiç çekemem.”
“A yoook. Benim başım
kaldırmaz bu gürültüyü. Tek çocuktum ben…”
“Bir evin bir kızıydım. Babam
Ulus’tan giydirirdi. Alışverişe hep Ankara’ya giderdik. Bir dediğimi iki
etmezdi.”
(O sıralar, henüz vilayet
olmamış Kırıkkale’de yaşıyorlar tabii. Ondan bu havalar. Yalnız cidden o
miniler, maksi mantolar, çorap çizmeler, tasmalar falan. Öyle zengin falan da
değillermiş de ne bileyim bunu bi şımartmışlar işte.) Annem yaa, yerimmm!
Annemden gördüğüm kadarıyla
tek çocuk olmak güzel biri. :) Sadece biraz sabır ile ilgili sıkıntılar getiriyor
beraberinde SANKİ.
Tek çocuk bizde ata sporu
cınım. Anneme çekmişim, hiç öpmiim…
Bu arada, aslına bakarsanız
ben de tek çocuk gibi büyüdüm. Hem uzun zaman sonra doğduğum için sanırım hem
de Allah affetsin, annem bariz beni daha çok sevdiği için acayip bir ihtimamla
büyüttüğünden. Valla güzel bi şey sanki. Dur ben ısındım biraz bu işe.
“İkinci bir çocuğum olursa ya onu ilki kadar sevemezsem?”
Anne psikolojisi işte. Daha
doğrusu anne evhamı. Başta hemen herkes öyle düşünürmüş. Çok duydum valla. Ben
insanların deneyimlerini dinlemeyi, fikirlerini almayı çok severim. O yüzdendir
ki hayata dair her şeyi sormayı çok severim.
Annem de böyle düşünmüş
başta. Ama abin doğunca anladım ne kadar yersiz bir düşünce olduğunu, demişti.
Ha bu arada, ablamı erkek çocuk diye beklemiş mavi mavi giysiler alıp. Kız
olduğunu görünce çok bozulmuş tabii. Sonra çok sevmiş de acaba ikinciyi
sevemezsem diye bile düşünmüş. :) Haaa, tabii başta benim gibi erkek çocuk
istediğinden, kucağına verilince beş kilo erkek bebek, yemişim, “İkinci çocuğu
acaba sevebilir miyim?” mıymıntılıklarını. Kadın bir de normal doğum yapmış,
valla bravo. :)
“Anneler tüm evlatlarını eşit sever.”
Çocukken böyle sorular
soruyordum. O da aynen böyle cevaplıyordu. Büyüdükçe cevaplar değişti, sorusu sorulmasa
bile.
“N’apayım. Siz de Merve gibi olun da sizi de onun gibi seveyim. Ben
hepinizi eşit seviyorum; ama kiminiz huyuyla daha çok sevdiriyor kendini.”
“Pozitif ayrımcılık”ı
literatüre annem tanımlamış sanırsın. :) Yine iyi şımarmamışım valla. Şükredin
ailem! :) Bir ara şu, “Prensesler gibiydim ben ana evinde.” olayımı da
anlatayım size ve onun neden baba evi olmadığını…
Tek çocuk, tek çocuuuk, tek
çocukkk…
“Tek bir çocuğunuz olacak olsa kızınız mı olsun isterdiniz oğlunuz
mu?”
Bu soruyu, henüz çocuk sahibi
olmayanlar da kendilerine sorabilir.
Ben sormuştum, kendime…
Cevabım kesinlikle “erkek”ti.
Buradan cinsiyetçi bir ifade gibi bir yorum çıkmasın. Bunu kendime çokça
sordum. Cevap bulamasam da bazen tahmin oyunları oynuyorum. Belki bir koruma içgüdüsü
bile olabilir. Hayat bana hep güzel olmadı çünkü…
İlkokulda, belki daha da
küçükken oynadığım oyunlarda bile ben anneydim, oğlum ise Deniz.
Deniz benim hayalimdi.
Hayalim gerçek oldu. Deniz’im benim oldu.
Ne değişti, bilmesem de ben
hâlâ o evcilik oynayan o çocuğum. Deniz’le oynuyor, onla büyüyorum…
Hayalim gerçek oldu ya. Sanki
tamamlanmış gibiyim. Yani ne bileyim. İstemiyor gibiyim başka bir çocuk. Belki
ona haksızlık etmek istemediğimden. Daha fazla bölünemeyeceğimden korktuğumdan.
Belki hayatın her zaman iyi ve nazik olmayacağını bildiğimden…
E zaten kendimi de büyütüyorum.
İki çocuk yeter…
Bu yazıma yorum yapabilirsiniz.